En Çok Okunan Roman Hangisi? Güç, İdeoloji ve Okuyucu Üzerinden Bir Siyasal Okuma
Bir siyaset bilimci olarak, okuma toplumlarının hangi romanları benimseyip yaydığına baktığımda yalnızca edebî bir tercih değil, aynı zamanda bir güç ilişkileri ve toplumsal düzen göstergesi olduğunu görüyorum. “Hangi roman en çok okundu?” sorusu, aslında bize hangi ideolojilerin, hangi kurumların ve hangi vatandaşlık biçimlerinin yaygınlaştığını anlatabilir. Bu yazıda, bu soru etrafında erkeklerin stratejik-güç odaklı bakışı ile kadınların demokratik katılım ve toplumsal etkileşim perspektifini harmanlayarak, olası cevapları ve ardındaki siyasal dinamikleri analiz edeceğim. #ençokokunanroman #oksiyasalanaliz
İktidar, Kurumlar ve Okunmuşluk
Okunmuşluk ölçütüne dair kesin rakamlar her zaman güvenilir olmasa da, bir romandan çok daha fazlası söz konusu: kurumların yaygınlaştırma gücü, yayıncıların stratejileri ve devletin ya da piyasanın hangi metinleri “halk için okunması gereken” hâle getirdiğidir. Örneğin, kaynaklara göre A Tale of Two Cities, Charles Dickens’ın 1859 tarihli eseri olarak yaklaşık 200 milyon kopya satmış ve tüm zamanların en çok satan romanlarından biri olarak kabul edilmiştir. [1] Ayrıca, bir başka kaynakta ise Don Quixote’nun 500 milyonun üzerinde satışla “tüm zamanların en çok satan romanı” olarak gösterildiği iddia edilmektedir. [2] Bu rakamlar, “en çok okunan roman” ifadesinin arkasında yatan güç ve kurum ilişkilerine dair ipuçları taşır.
Kurumsal olarak baktığımızda: yayımcılar, edebiyat festivalleri, okullarda müfredat olarak seçilen eserler, devletlerin kitap dağıtım politikaları, halk kütüphanelerinin rolleri gibi kurumlar okuma trendlerini şekillendirir. Erkek bakış açısından söylersek, bu sistemlerde “stratejik okuma” yani hangi eserlerin yayılacağına dair karar alma süreçlerinde güç devrededir. Okuyucular çoğu kez bu stratejik yönlendirmelere maruz kalır — bu da “en çok okunan roman” kavramının yalnızca bireysel değil sistemsel olduğunu gösterir.
İdeoloji ve Vatandaşlık Boyutu
İdeoloji açısından roman seçimi, toplumsal değerlerin ve vatandaşlık biçimlerinin nasıl kurulduğuna dair bir aynadır. Bir roman milyonlarca kişi tarafından okunmuşsa, bu romanın taşıdığı temalar, çatışmalar ve karakterler toplumsal belleğe yerleşmiş demektir. Erkeklerin güç ve strateji odaklı bakışıyla, bu okumanın hangi ideolojik ögeleri pekiştirdiğini düşünebiliriz: kahramanlık, bireysel zafer, sistem karşısında mücadele gibi. Örneğin Dickens’ın romanı, devrim, özgürlük ve eşitlik temalarıyla büyük satış rakamlarına ulaşmış olabilir — bu da 19. yüzyılda kurumsal güçlerin, edebiyat üzerinden nasıl şekillendiğine dair bir göstergedir.
Kadın perspektifine eğildiğimizde ise, toplumsal etkileşim ve katılım yönü öne çıkar. Romanın okunması, sadece bireysel tüketim değil, toplumsal etkileşim ve birlikte anlam yaratma sürecidir. Büyük çapta okunan bir roman, kadın okuyucular için bir okuma grubu, sosyal paylaşım ve yorum üretimi alanı olabilir. Böylece metin bir toplumsal katılım aracına dönüşür. Dolayısıyla “en çok okunan roman” ifadesi, demokratik vatandaşlık kültürünün bir parçası olarak da okunabilir.
Erkek-Kadın Perspektiflerinde Okuma Dinamiği
Erkek odaklı stratejik bakış: Okuma bir seçimdir; kimin hangi romanı yaydığı, hangi romanı “en çok okunan” hâle getirdiği önemlidir. Güç sahipleri edebiyat aracılığıyla normları, değerleri, hatta muhalifliği kanalize edebilir. Bir roman milyonlara ulaştıysa, bu sadece edebiyat başarısı değil, ideolojik hegemonya başarısıdır.
Kadın odaklı toplumsal katılım bakışı: Okuma bir topluluk eylemidir; insanlar romanı okur, yorumlar, paylaşır, sosyal medya ya da okuma gruplarında tartışır. Böylelikle roman bir vatandaşlık deneyimine dönüşür — yalnızca bireysel değil, sosyal olarak “biz” olma sürecine katkı sağlar. Bu dinamikte, “en çok okunan” eser aynı zamanda toplumsal etkileşimin de merkezi hâline gelir.
Neden “En Çok Okunan Roman” Cevabı Basit Değil?
En çok okunan romanın net olarak belirlenmesi zor: kaynaklar farklı eserleri öne çıkarıyor; satış rakamları kesin değil; okuma oranları kültürden kültüre değişiyor. Bu belirsizlik, tam da güç, kurum ve ideoloji ilişkilerine ışık tutar: kim rakamları toplar, kim yayımlar, kim bu rakamları görünür kılar?
Ayrıca sorulması gereken soru: “Okunmuş olmak” ne demektir? Sadece satılmış kitap sayısı mı, yoksa okunup anlamlandırılmış kitap sayısı mı? Erkek yönelimli analizle, sadece satış büyük başarıdır; kadın yönelimli analizle, anlamlandırma ve katılım büyük önem taşır. Bu ikisi arasında bir gerilim vardır.
Provokatif Sorgulamalar
– Eğer bir roman “en çok okunan” olarak adlandırılıyorsa, bu hangi gücü temsil ediyor olabilir?
– Bu eserin yayılması hangi kurumların stratejik çıkarına hizmet etmiş olabilir?
– Erkeklerin stratejik bakışıyla “okunmuşluk” bir güç göstergesi iken — kadınların toplumsal katılım bakışıyla bu okunmuşluk ne kadar demokratikleşmiş bir değer üretimi anlamına geliyor?
– Bugün hangi roman veya eserler bu statüye ulaşıyor ve bu bizim vatandaşlık anlayışımızı nasıl şekillendiriyor?
#ideoloji #okumatrendi #vatandaşlıkkültürü
Sonuç olarak: Belirli kaynaklara göre A Tale of Two Cities gibi klasik romanlar 200 milyonun üzerinde satmış ve “en çok okunan roman” tartışmalarında öne çıkmış durumda. [3] Ama bu sayıların ardında yer alan siyasal güç, kurumsal yönlendirme ve toplumsal katılım boyutlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Okuyucu olarak şu soruyu kendinize yöneltin: “Ben bu okuma eylemiyle hangi güç ilişkisine, hangi ideolojiye, hangi vatandaşlık biçimine dahil oluyorum?”
—
Sources:
[1]: “Best Selling Books of All Time: What books have sold the most (more …”
[2]: “The Best Selling Novel of All Time: Don Quixote’s 500M+ Record”
[3]: “Top 20 Bestselling Books of All Time [As of 2023]”